Kayıtlar

Haziran, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OXYMORE/ GÜNLÜKLER

Resim
NEVİN El Greko / Toledo Gün geçmiyor yeni bir olay sizi şaşırtmasın ya da ilgilendirmesin; bu olanaksız. Asırlar geçti bu hıza ulaşabilmemiz için, bugün haberler anında geliyor; iyi, kötü ama olağan değil. İki gün önce Ankara'dan, Şenay Yener telefon etti; üzüleceğim bir haberi ulaştırdı: "yakın dostum Nevin Ünalın beyin kanamasından ölmüştü", Internet'te okumuş ama hiç bir detay yok. Araştırırken akşam oldu ama eşi Mimar Çetin'e telefon etmeye elim varmadı. Ertesin gün Çetin beni aradı, Toledo'dan telefon ediyordu ve Nevin orada ölmüştü. Şaşırdım, iki söz söyledim ona; " Toledo biraz benim kentim, ben ölmek isterdim orada, eğer ölüm bir yazgıysa Nevin ne kadar şanslı, sonuç olarak kim çağırmıştı onu Toledo'ya? Niçin Bodrum değil ya da her hangi bir yaz kenti? Bu kez Toledo'ya gitmek için başka bir neden oluştu; El Greco'ya sahip çıkan Marquis de Villena'nın sarayını araştıracaktım, Nevin'de oralarda olur kanımca.            

SANRI, KAFAMIZDAKİ METAFİZİK

Resim
Ne garip bu insan, bir ikilemi taşıyor ve bundan rahatsız da değil. Ortaçağı aratmayan "scolastique", tüm inançlara, dinlere özgü bir labirent'in çıkmazında ve de buna sanal bir evrim getiremiyor! Ölüme dair korku o kadar somutlanmış ki, gökbilimle ne kadar uzağa gitsek, "allah" simgesini de beraber götürüyoruz ve şu bilim çağında hala evreni bir"paienne" gözüyle görüp, bizim de onun bir parçası olduğumuzu; ışık, matiére ve kütlenin izinde bu gizemi çözmek adına, hiç olmazsa"varoluşun"a biraz ışık tutabilecek bir çözüme inanamıyan bu" insandan" gelen haberler kötü. Uzun yıllardır merak alanımda olan kişi; Stephen Hawking'di. Evrenin çözümüne katkısından çok kendi varoluşundaki amansız bir hastalık: "motor-nöron" yani Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) denilen ve kasları yavaş yavaş yok aden ve bugün bile çaresi bulunamıyan jenetik bir çarpıklık onu motörlü bir arabanın üstünde çivileyip, her gün iletişim kurabile

KARABASAN

Resim
Bazı kişilikler benim varoluşuma ya da beğenime ters de düşse, dış yargıyı hiçe sayarak, inandığını sonuna kadar götürmek, öteki ön yargılara kafa tutmak, zaman aşınımına dayanmak ve kendilerine göre bir resim düşüncesi yaratanlara, bunu başaranlara  saygı duyarım. katiyen kolay değil; ceviz gibi bir dış kabuk gerekir eleştiriye, ön yargılara dayanıp; "siyah" bir başka renktir ve de benimdir diyebilmek! Nasıl olur başlangıçta hiç bir mediatik örtüsü olmayan, fazla konuşmayan, taşradan Paris' 1948 de gelen,  orada burada zevzeklik etmeyen bu suskun ve agresif adam böyle bir dokunmazlığa ulaşabilir? Pierre Soulage, geçen 31 mayıs'da Fransa'da doğduğu Rodez kentinde açılan müzesi için 2005 yılında  kendi kolleksiyonunda ki 500 yakın vitray eskizi, desen ve de tuval bağışlamış, 2006 dönemi bazı son işleri bunun içinde. Bir ressamın sağlığında açılan en önemli müzelerden bir tanesi, oysa "..ben böyle kişisel müzelere inanmıyorum; kabul ettim se 500 metre kare

SÖZCÜKLER

Resim
Bir zamanlar en büyük keyfim telefon rehberlerinde gezinmekti.Özellikle Paris gibi kozmopolit bir kentin insan haritası; ön- adlar, soyadlar, adres vs. Gözüm büyük bir hızla sayfalarda dolaşırken, bildik bir soyadı çağrışım yapar; ne millet olursa olsun, bu mozayıkta bir renk gözünüze batar,   bir insanı simgeleyen garip bir sözcük; anlamlı ya da anlamsız, din kitaplarının "genérique" adlarına gönderi, yer yer absürt, dikkatimi çekmesi için alışılmış olmamalıydı; isimden sonra adres, nasıl ve niçin burada, ne yapıyor? Herkesin bir öyküsü vardır ve de kimse paraşütle inmemiştir bu kente, benim kurgum nereye kadar gider ama inandığım bir yazgı; uzaklardan gelip o telefon rehberine girmek! Amacım bunu somutlaştırmak değil, insanların küçük öyküleri beni ilgilendiren. Başka açıdan; nerede yaşarsanız yaşayın, sizinle dolaşan gerçek bir peyzajınız vardır, sanki bir zamanlar, iletişim araçlarının henüz yaygın olmadığı günler, bulvarlarda sırtında bir reklam panosuyla dolaşan,  ada