Kayıtlar

Temmuz, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OXYMORE/ ZIGGURAD

Resim
Babil kulesi Roby Zober sonuçta kendinle hesaplaştı;  -bellekle huzura varmak, yaşanmış güzel şeyleri tekrar çizmek kafasında, bu her zaman başvurulacak bir çıkış yolu değildir, yoksa "angut" olur insan; sen hep geçmişle yaşıyorsun, eğer yaşadığın şu an'ı değerlendiremiyorsan, niye bu yola çıktın? - Ama bir otoyol var; duyusal bir ilintinin sizi, belleğin en ıssız kıyılarına götürüp getiren diye yanıtladım. Roby -Tekrar söylüyorum; gerçek neredeyse sen de orada olacaksın., istesen istemesen!- Evet ama bu dağ başında iki saattir bir araba bekliyorum, beklemek hangi boyutta olursa olsun, tinsel  çağrışımlar yaratır! Hep gözüm arkada; Akademi'deki doslarımı düşünüyorum; - ..şu saat.. şimdi Şükrü'de demleniyorlardır, Kürt Neco para bekliyordu, sonra Balık Pazarına çıkarlar akşam'a doğru, kızlarla...! Beni Belgrad'dan kamyonuna alan proloter şöför, ne bileyim 50 km. sonra  motor garip sesler çıkarınca, kamyonu kenara çekti ve bana yürüyerek devam ed

GÜNLÜKLER/ EXPO. CARAMBOLAGES

Resim
İsimsiz/ Bakan göz/ Tütün kutusu/ 18 yüzyıl Paris'de Grand Palais'de gördüğüm bu sergi; sanata yolculuk süresinde, yaratışın kaynaklarına, onu sınırlandırmadan, onun ilişiminin duygu alanlarına giderek insanın görünmeyen yüzünün bir anatomisi, bir iç dialog yani sanatı yapan "içgüdü". Gilles Barbier/Anatomie trans-schizophréne 1999 Bugün sanat, genellikle "paraya dönük" bir yatırım piyasasına; anlamsız, bozuntu tekrarlara dönüşmüş se, zaman "mediatique" şamataya soyunmuş, hava alınıp hava satılıyor sa, bu demek değildir ki düşünce çökmüştür. Hala sanatın gerçek anlamına, onun düşündürücü içeriğine bağımlı sanatçılar var, bunu savunanların belki biraz gölgede olmasının nedeni; kendimize dönüp, varoluşun dialektiğine ayıracak zamanımız olmaması. "Deviation" yani "sapmalar" la bir durum yaratma, gözü kaydırma, kafa yıkama, dinlerin konumuna girerek olağanüstü bir içeriği; "ecce homo", ve de onun moral öğ

OXYMORE/ OSTANDE

Resim
Zober anımsadı; göz alabildiğine uzanan bu kumsalda yürüdüğünde, daha önce Ostand'ın adını nasıl duymuştu? Paris'e Biennal'e yetişmek için çıktığı otostop, ona, olmadık "simgesel" mekanları, görsel sentezleri, açlığı, yorgunluğu öğretirken, kendiliğinden onu ufuk çizgisinin ötesine doğru götürüyordu. Rastgele, şansına; onu arabasına alanların dümen suyunda kuzey Avrupa'da yol alıyordu ve bu coğrafya ona yabancı değildi; sanki o kültürde yoğrulmuştu, öncelikle resim, edebiyat, sinema; aklına ne gelirse! Bir süredir onu etkileyen yazar Knut Hamsun'du, aylaklığın ve gizli yalnızlığın yazarı, nedense kuzey onu  bir başka türlü çekiyordu. Yeni yetme yaşlarında John Stenbeck'le başlayan hayal gezilerilerinde önce Salinas, Kaliforniya'ya gitmişti. Çocukluğunun sıcak, dingin öğle sonraları, açık pencereden, bahçedeki sessizce olgunlaşan Burnukızıl eriklerine kayardı gözü, elindeki kitap düştüğünde, kendini nedense hep Monterey'de bulurdu; Yukarı Mahall